Paylaşmak,Bir Inanc Ve Sanattır

Paylaşmak,Bir Inanc Ve Sanattır

Her milletin kendinin mahsus hususiyyetleri vardır.Turk milletini diğer milletlerden ayıran ve farklandıran en önemli husus paylaşma,infak ve merhamet kültürüne sahib olması ve bunlara çok ehemiyyet vermesidir.Hatta bunun için denebilirki bizim medeniyyetimiz bir infak,paylaşma ve merhamet medeniyyetidir.

            Globallaşmanın getirdiği problemler ve ortaya koyduğu insan modelinde her ne kadar hayatın merkezinde  “ben” duygusunun olduğu  muhakkaktır.Kapitalizmin “home-economucus” insan yani  “kendini  düşünen  insanın”  yüreğini birde modern hayatın getirdiği şübhe ve tereddütlerle sis perdesi kaplasada Türk insanı bu dejanrasyona ve çözülmeye  kendi paylaşma medeniyyeti ile karşı koyabilmekte ve göğüsleyebilmektedir.

            Bunu cemiyyetimizin her alanında görmek mümkün.Kimin bir hastası,ölüsü,derdi- tasası veya sevinci olsa hemen insanlar kohum-akrapa,komşu bir araya gelir,elbirliği ile yola verirler.İnsanlarımız sevincide,acıyıda paylaşmayı bilmektedir. “ Acılar paylaşıldıkca  azalır,sevincler paylaşıldıkca çoğalır” sözü bunu en gözel şekilde ifade etmekdedir.

            1999-da Türkiyedeki ekonomik kirizde tüm dünya, Türkiyede bir sosyal patlama olacağını,zor  durumda kalan bir çok insanın mağazaların  yağmalayacağını,iflas eden tüccarların  intihar edeceğini beklenilmekteydi.

            Çünki,bu tür ekonomik  kirizlerin olduğu bir çok ülkelerde bu tür toplumsal patlamaların  olduğu  ve  mağazaların yağmalandığını,hepimiz müteaddit defalarca televizyonlarda şahit olmuşuzdur.

            Fakat beklenenlerin hiç biri olmadı.Dünyadakı sosyaloklarında dikkatini çeken  bu hususta araştırmacılar  şu sonuca varıyorlar; “Türk toplumunda çok yüksek derecede bir paylaşma duygusu var,herkes elindeki ekmeğini akrabasıyla,dostuyla,arkadaşıyla paylaşmasını biliyor”.Bu tesbitle  cemiyyetimizdeki sosyal duyarlılığın  farkına varıyorlar.

            Yine Azerbaycan tarihinde de bir çok sıkıntılı dönemin bu toplumsal duyarlılıkla atlatdığına şahit olmaktayız.Hatta Türkiyenin kurtuluş savaşı sırasında Azerbaycandaki insanların kızıllarını ve zinet eşyalarını toplayarak Türkiyeye göndermeleri,ellerindeki çöreğin yarısını bölerek paylaşmaları sadece o güne mahsus bir davranış olarak  kalmamış tarihin altın sayfalarına geçerek bir kadeşlik nümunesi olarak gönüllerde yerini almıştır.

 

            Bizi biz yapan bu ülvi değerlere bugünde sahib çıkmasını bilmeliyiz.Bu değerleri biz hiç şübhesiz tarihimizden ,örf-adetlerimizden,medeniyyet ve dinimizden almaktayız.Hiç şübhesiz İslam dinide infak ve paylaşmaya çok büyük ehemiyyet vermektedir.İslam Peygemberi “Komşusu  ac iken tok olan hakiki mümin değildir” buyurarak gerçek mümin olmanın ancak paylaşmakla mümkün olacağını beyan etmişdir.Globallaşan dünyamızda ihtiyac sahiblerinin yardımına koşmak her kamil insanın görevidir.Yine peygamberimiz; “Hangi mahallede bir kişi ac kalsa o mahalle Allahın korumasından uzak kalır” buyurmuştur.İslam anlayışına  göre bir bölgede bir kişi aclıktan ölse o belge halkının tümü ölenin katili sayılır.Buda gösteriyorki gerçek ve olgun insanlar çevresine karşı ilgisiz ve duyarsız kalamazlar.

 

Bakara: 215

“Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayri bilir.”

Kime infak etmeli, kimle paylaşmalı, kime ikram etmeli; yetimlerle, yolda kalmışlara, dullara, yol arkadaşlarına, komşularına, akrabalarına.

 

“Velevki bir hurma parçasıda olsa bile sadaka olarak vermekle ateşden sakının,eğer bunuda bulamazsanız güzel bir kelime ve tatlı sözle ateşden korunun” buyuran peygamberimiz,tatlı sözün ve güleryüzünde bir sadaka olduğunu müjdelemektedir.

            Demek ki,her kes bir şeyler verebilir.Zenginlik mal çokluğundan ibaret deyildir,hakiki zenginlik gönül zenginliğidir. Rabbimiz  yine bizi bu hususta uyarmaktadır.

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.”

Sadaka verirken bir karşılık beklenmeyecektir.Karşılığı Allaha havale edilecektir.Allahu Teala “sadakayı minnet ve eza ile  iptal etmeyiniz “ demektedir.Sadakayı veren minnet bekleme yerine karşısındakına bir teşekkür edası içinde olmalıdır.Eğer fakir kabul etmeseydi o hak boynunda kalacaktır.Verenin fakire karşı minnet duyması gerekir.Çünki fakirin eli Allahın hakkını alma hususunda  Cenabı Hakkın  vekilidir.İnfakta asl olan ihtiyac sahibi istemeden bunu keşf edib vermekdir.Sadaka verirken insan sevdiği şeylerden  vermelidir.Yine sadaka verirken bunu bir gizlilik içinde yapılması efdaldır.Paylaşmanın gizli olması “sevgiye karşı minnet” yerine, “sevgiye karşı sevgi ve muhabbet ” olacakdır.Atalarımız  İslamın bu zarıf anlayışından dolayı Turk tarihinde “Sadaka taşları” yapmışlardır.Arzu edenler bu taşların içine istediği miktarı gizlice koyar,ihtiyacı olan fakirlere buradan istedikleri kadar alırlardı. 

           Türk-İslam tarihinde  merhamet,şefkat ve paylaşma sadece insanla sınırlı kalmamış bu anlayış tüm mahlukatı kucaklayacak şekilde bir ufuk çizmişdir.Bununla ilgili sayısız vakıflar kurulmuşdur.Cami ve büyük binalara kuşların sığınacağı  evcikler yapılması  bunun ince bir örneğidir.

            “Günahkar bir kadının dili susuzluktan dışarı çıkmış bir köpeğe su içirdiği için cennetlik olması,Allahın sevdiği kul olması”  müjdesi insanımıza dünyaya ve hayata derin bir bakış acısı kazandırmaktedir.

            İslam tarihinde asrlar boyunca erişilemeyecek sayısız paylaşma nümunelerine rastlamak mümkündür.Yermuk savaşında şehit olan üç sehabenin son nefeslerinde bir yudum suyu içmeyib diğer kardeşine havale etmesi onların adlarını her iki cihanda ölümsüz kılmıştır.

            Hz.Ali efendimizle, Hz.Fatıma annemizin  sadece iftar edecekleri kadar yiyecekleri varken üç gün yetim ,miskin ve esirin istemeleri sonucu kendileri üç gün su ile oruc tutmalarına rağmen ellerindekini kardeşleri için isar (ihtiyacı olduğu halde kardeşine verme) etmeleri, onların ruhlarının yüceliği bizim  için her zaman  bir nümune olmalıdır.

            Bizi biz yapan her tür milli ve manevi değerlerimize  sahib çıkmamız,genc nesli bu ruhta terbiye etmemiz neticesinde hızla globalleşen dünyada Türk milletinin tarihte  olduğu gibi, farklı bir yeri olacağı muhakkaktır.

PAYLAŞ:                

İRFANDAN

irfandergisi.com

ŞƏRHLƏR

İlk şərhi yazan siz olun!

Şərh yaz