Bir Ümit te Sen Ver

Bir Ümit te Sen Ver

Dünyadaki fakirlik ve yoksullukla ilgili istatistikî bilgileri vermeye gerek var mı bilmiyorum.

Ya da bir araştırma şirketinin gündeme bomba gibi düşecek sayısal bilgileri burada zikretmeye gerek var mı?

Yahut bu gün dünyanın her hangi bir ülkesinde yoksulluktan can veren, açlıktan ölen ve tükenen hayatların hikâyesini burada uzun uzun anlatmaya lüzum var mı bilemiyorum.

Enformasyonun zirvede olduğu bir dünyada her isteyen insan her istediğini her istediği haber vasıtası ile duyabilir, görebilir, şahit olabilir. Sayısal bilgiler yığınları içerisinde boğulmaya veya çözüm önerileri sunulması gereken yerlerde yüksek seviyeden yahut fildişi kulesinden ahkâm kesmeye gerek yok sanırım.

Evet, insanlık tarihinin beklide en eski darmı…

Veya insanla beraber başlayan en kadim ve en acı dost: fakirlik.

Bu, aynı zamanda sınıfsal farklılık ölçütü de olan bir durumdur.

Öyle ya. Zenginler ve fakirler.

Dünyanın her tarafında, hatta sınıf ayrımı olmayan ( öyle bir yer var mı bilmiyorum) yerlerde bile doğal bir ayrım meselesi: Zenginlik ve fakirlik.

Mutlu olma adına bütün filozofların ve teorisyenlerin ürettikleri fikirler insanlığın bu dramatik problemini maalesef çözememiş. Herkesin yaşarken en temel gayelerinden biri de ‘’ekmek parası’’  hep öyle denilir ya: insan ekmeğinin hatırına bazen kahır da çekebiliyor. Ama ekmeksizliğin, fakirliğin, yoksulluğun acısını çekecek kadar sabır ve tahammülü insan nerden alması lazım.

Hangi donanım ve mukavemet içerisinde olması lazım ki, yüreği geniş, ferah ve sabrı engin olsun.

İşte tam da burada devreye girmesi gereken birçok unsur var.

İnsanı en çok frenleyen öncelikle dini duygularıdır. Din duygusu her insanda vardır ve her insan aslında hep bu duygularını hayatının merkezine koyarak hareket eder. Dolayısı ile din duygusu tavırlarımızda en etkin rolu oynamaktadır.

Fakirli bir alınyazısı, bir kader ya da insanın talihi de olabilir. Rızkı veren Allah değil mi? Birine az verir birine çok..

Kimin itirazı olabilir ki.

Ya da itiraz isyandan başak ne işe yarar ki.

Burada altı çizilmesi gereken bir husus var ki; Allahın mal mülk verdiği insanların takınması gereken tavır ve fakir olan insanların da ilahi sınırları zorlamadan ortaya koyacakları asil bir duruş.  Zengin nasıl davranmalı, fakir nasıl bir tavır içerisinde olmalı?

Günümüzde küreselleşen dünyanın her tarafında,  hümanitar yardım kurumları, insani yardım vakıfları vs. sayamayacağımız kadar fazla. Kimileri bu tür kuruluşları kendi ideolojik emelleri için kullanıyorlar, kimileri de gerçekten insan unsurunu önceleyip, insanın onurunu, gururunu incitmeden sadece yardım maksadı ile bu ve benzeri faaliyetlerini sürdürüyor.

Dünya kurulalı beri bu tür insani yardım faaliyetleri olmuş ve bundan sonra da olacaktır.

Bizim en büyük düsturumuz, ‘’komşusu açken tok yatan bizden değildir’’ ifadesinde kendisini bulmaktadır.

Komşunun kim olduğu ne olduğu, hangi dine mezhebe meşrebe mensup olduğu hiç önemli değil.. 

Eğer muhtaçsa ekmeğini paylaşacaksın. 

İslam’ın bize en çok tavsiye ettiği şeylerden birisi paylaşmak.

İnsan paylaştığı kadar büyür ve değerli olur.

Bencilliğe bizim kültürümüzde de yer yoktur, dinimizde de. Bizim ecdadımız, insan denilen eşrefi mahlûk bir yana, ( o zaten baş tacı edilmiş) kimsesiz kuşları, köpekleri bile düşünmüş ve onlar adına vakıflar kurmuş. Şefkatin en yücesini yaratılana göstermiştir.   

Ezcümle; insan yaşadığı müddetçe kaç gönül imar etti, kaç kimsesizi hiç beklemediği bir zamanda sevindirdi. Hangi yoksulunu evine mum ışığı oldu bunun hesabını yapmalı. En başta insan oluşumuz bize bu sorumlulukları yüklemektedir.  Yanı başımızda sıkıntılarla boğuşan, bin bir türlü keder, dert içinde olan kardeşlerimiz varken, biz sıcak yataklarımızda umursamaz bir şekilde yatamayız, yatmamalıyız.

 

PAYLAŞ:                

ŞƏRHLƏR

İlk şərhi yazan siz olun!

Şərh yaz