İçimizdeki İmza
Gençlerin hayalleri, olur, hülyaları olur idealleri olur. Her genç Allah’ın verdiği yeteneklerin kendisinde ortaya çıkmasını ister. Kişiliğini göstermek ister.
Bunu istemesi tabiidir. İnsanda bir ben duygusu vardır. İnsan ben duygusuyla sık sık yalnız kalır. İnsanın benini kutsaması, tanrılaştırması elbette ki onun hüsranı demektir. Ama insanın kurtuluşu da “ben”iyle mümkündür. “Ben”iyle baş başa kaldığı zamanların verimli ve bereketli geçmesi ve bu beraberlikten hayırlı kararlar alınmasına bağlıdır. İnsan beniyle yaptığı mülakatları iyi kullanırsa Allah’a en yakın kullardan biri bile olabilir. Çünkü benimiz ilahi bir sırrı taşımaktadır. Allah’a içimizdeki o “ben” ile ulaşırız. Yoksa bedensel varlığımızla değil. Bu sebeple benlik hastalığına düşmemek için çok çalışmalı ama içimizdeki “ben”in de değerini bilmeliyiz.
İnsanlar “ben”leriyle baş başa kaldıklarında Yüce Yaratıcının “ben”lerinde inşa ettiği mükemmel mimari karşısında hayrete kapılırlar. İçlerindeki duygu kombinasyonları ve esma-i Hüsna tecellileri o kadar muhteşemdir ki, bu muhteşemliği herkes görsün isterler. Başkalarının bu muhteşemliği görmemelerine şaşırırlar, anlaşılmaz, kabul edilemez bulurlar. Oysa başkaları da benzer iç duyguları yaşamaktadır. Yüce yaratıcı onların da “ben”lerinde bambaşka şekillerde ilahi sanatını sergilemiştir. Onlardaki duygu kombinasyonları ve esma tecellileri de mükemmel ve muhteşemdir. Bu durumda insan ne yapmalıdır? Nasıl davranmalıdır? İlahi sanatın bir ayinesi olarak kendisini başkalarından farklı görmemelidir. Kendisini yetenekleriyle bir üst insan gurubundan saymamalıdır. Ne biliyoruz, mesela bir dağdaki çobanın duyguları kâğıda kaleme dökülmüş olsaydı, dünyanın meşhur klasikleri belki de onun yanında sönük kalacaktı. Yeteneklerini dışa yansıtma imkânını bulamamış ve bu yüzden tanınmamış nice insan var ki toplumda pek çok iş kendisine verilmiş olsa şimdi yapanlardan daha iyi yapar.
İnsanların çoğu ilahi sanatın yüceliğini ya takdir edemiyor veya takdir etse bile bu takdire uygun bir hayatı yaşamıyor. Allah’dan gafil bir hayat yaşıyor. Sıradan olmak istememek belki bu gafletten kurtulma azmimizin ortaya çıkardığı bir sonuç olabilir. Eğer öyleyse bu duygumuzun bir anlamı vardır. İnsanlardan dünyevi bir üstünlüğümüz, ayrıcalığımız olsun diye bu duyguya sahipsek yanlış bir yoldayız demektir.
Dünya üstünlüğü ile âhiret üstünlüğü içimde hep boğuştu. Nefsim bazen dünya üstünlüğüne meyletti bazen âhiret üstünlüğüne. İmanım dünya üstünlüğüne değer verdiğim takdirde kaybedenlerden olacağımı söyledi hep. Nefsime bazen dünya üstünlüğü âhiret üstünlüğü kisvesi altında şirin göründü. Fakat “ben”imle baş başa kaldığımda gördüm gerçekten neyi istediğimin farkında olmalıyım, olmalıyız.
Ben “ben”imin farkında olmalıyım. Ben’imdeki ilahi sanatları ve kudret nakışlarını görmeliyim. O nakışların sahibine hayret ve hayranlıkla bakmalıyım. Ben’imle dost olmalıyım ama ben’imin dünyevi üstünlükler peşinde koşmasına olumsuz cevap vermeli ve onu bu hususta dizginlemeliyim. Ben “ben”imdeki ve bütün insanların “ben”lerindeki ilahi “imza”yı fark etmeliyim. Bu ilahi nişaneye hayret ve hayranlıkla bakmalıyım. Bu imzanın sahibi için secdeye kapanmalıyım. Şükür makamında olmalıyım.
ŞƏRHLƏR