Zaman Değirmeni

Zaman Değirmeni

Allah(c.c)’ın yarattıklarından  en aziz şeylerin başında zaman gelmektedir.Zamanın alakalı olmadığı,ihata etmediği, hatta galib gelmediği başka bir nesne var mı acaba? 

Zaman mefhumuna muhtaç kalarak izah etmek zorunda olduğumuz o kadar çok şey var ki;Mesela her şeyin yaratıldığı ilk an, yani “kün” emrinin vaki olduğu dem. Mesela  Kâinatın ömrü. Bir başka misal, ilk insan Adem atamız ve O’nun evlatlarından Nuh Peygamber, Bin yıla yakın hayat sürmüşler … En sadesi şu makaleyi okurken kaç dakikanızı bu işe ayırdığınızı ifade ederken de zamansız ızah mümkün olmuyor.

         O’ndan öncesi ve sonrası diye taksim etmenin yerine düşeceği tarih ise Miladi 532Rabiul evvel’in on ikisi, Ahir zaman peygamberinin(s.a) dünyayı şereflendirdiği zaman dilimi, Mükevvenat tarihinin mümin gönüllerde milad teşkil edecek hadisesi gerçekleştiğinde ise O(s.a), Kırkıncı yaşındadır ve Kâinat Kur’anla tanışmıştır.Bu kutlu zaman dilimi ise 22 yıl, 2 ay, 22 sürmüştür. O’nunla(s.a) aramıza giren on dört asırlık zaman dilimi ise ancak O’na(s.a) olan hasretimizi artırmaktadır.

         Günümüze baktığımızda da durum aynı.Yani zamanın üzerimizdeki tesiri devam ediyor; Kullandığımız elektriğin hesabı kilowat/saatla ölçülmüyor mu?Bir ırmağın debisi de sn.de kaç m su akıtmasıyla ifade edilmiyor mu? Meselâ otomobil alacaksanız, 1970.yıla ait olanı 2008 yılında ancak antika maksadıyla tercih edersiniz herhalde. Eğer sürmek için alıyorsanız daha yakın yıllarda üretilenleri tercih etmek gerekir. Hatta hız tutkunuz varsa zaman sizin için biraz daha ehemmiyetlidir; saatte kaç km. gittiğinden ilk 10 sn’de kaç metre yol katettiğine kadar meraklanırsınız…

         İmtihanlara girersiniz, yarışmalara katılırsınız, zamanla yarışırsınız. Okula gideceksiniz, işinize gideceksiniz,öğretmensiniz derse girip çıkacaksınız, çalışansanız, verginizi ödeyeceksiniz, askere gideceksiniz, terhis olacaksınız, emkliye ayrılacaksınız… yine zaman, yine zaman.

         İbadetlerimiz de öyle değil mi? Namazımız mesela, günün vakit dilimlerinden  isimlerini almış; Sabah,öğlen, ikindi,akşam,yatsı. Keza farz Orucumuzu her yılın Ramazan ayında, imsak ile akşam vakitleri  arasında tutmaktayız. Zekatımız yine yıl arzında bir hesabata tabidir. Nihayet Hac ibadetimiz de belli bir mekanda olmak zorundadır ama, onun da bir zamanı vardır;Zilhicce Ayının 9’u Arafat Meydanına Öğlen ile Akşam arası bir zamanda yetişemezseniz o yılki haccı ifa etme şansınız kalmamıştır. Yani mecbur olduğumuz zamana karşı mutlaka bir disiplin geliştirmeye mecburuz.

         Zamanın ihatasına girmeyen hiçbir şey yok demek ki… Zaman, adeta bir değirmen gibi her şeyi öğütüp duruyor. Zaman boşuna harcandığında ise en çok ondan dolayı pişmanlık duyulacak. Ahiret nedametini yaşamamak için Zamanımızı anlamlı hale getirmeliyiz. Bunun nasıl olacağı ise Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerde bizlere açıklanmış;

Kur’anda’ki bir surenin adı zaman dilimi olan Asr’la ifade edilmiştir. Bu surede Rabbimiz “Asra and olsun” demiştir.Peşinden de insanın ziyanda olduğunu belirtmiş, ancak “iman edip Salih ameller işleyen ve birbirine  hakkı ve sabrı tavsiye edenler “i istisna etmiştir.

  Bu surenin tefsirinde Elmalılı Hamdi Efendi der ki:

 

…Zaman, böyle varlıkla yokluk arasında iyi ve kötü, nimet ve bela, genişlik ve darlık, sıhhat ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, kâr ve zarar gibi zıtları toplayan, türlü şaşılacak şeyleri içermesi itibarıyla önemine binaen ona yemin edilerek onun içinde bulunan insanın zarar veya kazanç açısından durumlarına dikkat çekilmiştir.

 İnsanın ömrü en kıymetli sermayesidir. Ne kazanacaksa onunla kazanacaktır. O ömür ise dehir (zaman)den biz cüzdür. Onunla akmaktadır. Hatta insan için zaman ömründen, hatta ömrünün içinde bulunduğu anından ibaret değildir.   Kârsız geçen her an, o güzel sermayeden heder edilen bir ziyan, bir hüsrandır. Bununla beraber senelerce kaybedilen bir ömür, içinde bulunduğu son bir lahzada kendisine ebedî cenneti kazandıracak güzel bir iş yapmaya muvaffak olabilirse, geçen bütün kayıpları telafi  ederek o zarardan kurtulmuş ve o insan için en şerefli şey ve bütün zaman ve lahzadan ibaret olmuş olur. Bu sayede insan, ömrünün içinde bulunduğu her saniyesini fırsat bilerek, onunla geçirmiş olduğu fırsatları kaza ile telafi etmeye bir dereceye kadar im k an bulur. Nitekim "Ve o, öğüt almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbirlerini izler yaptı." (Furkan, 25/62) buyurulmakla ona işaret edilmiştir. Böyle vaktinin kıymetini bilmek mânâsınadır ki, mutasavvıflar, "Sufî, ibnü'l-vakt (vaktin oğlu) olmalıdır, yani ömrünün ve özellikle fiilen içinde bulunduğu vaktin kıymetini bilmeli ve onunla yarın ahireti için ne kâr, ne hayır edebilmek mümkün ise onu kazanmaya çalışmalıdır, demişlerdir.

 Zaman insan, ömrünün semeresi demektir. Zaman geçtikçe insanın ömrü eksilir ve bundan dolayı kendisinden bir cüz gitmiş bulunur. Nitekim şöyle denilmiştir:

"Her, gün geçtikçe benim birazım gider; Benim için ise ömrümden daha güzel bir şey yoktur." Bununla beraber şaşılacak şeydir ki insan geçen cüz'ünün yerine ne kazandığını hesap etmez de gün geçtikçe büyüdüğünü sanır. Hatta vakit geçirmekle eğleniyorum, rahat ediyorum, diye sevinir. Onun için denilmiştir ki:

"Biz günleri geçiriyoruz diye seviniyoruz, Halbuki her geçen gün ecelden, ömürden bir eksikliktir".

Bu itibar ile "asr"a yeminde şu mânâ olur: "O şaşılacak olan asra, zamana iyi dikkat ediniz. Çünkü o geçtikçe insan büyüyorum, çoğalıyorum, yaşıyorum zanniyle sevinir, halbuki o asır devamlı onun ömrünü yemekte, o geçen gece ve gündüz vücudunu kemirmekte ve bu şekilde o, her an zarar içinde kalmaktadır. Ancak iman edip de güzel ameller yapanlar... müstesnadır. Onlar zarar etmez, kâr ederler.

Hz. Peygamber(a.s)’ın tebliğ hayatı, bir çok zaman dilimini  nasıl anlamlı hale getireceğimizi beyanla dopdoludur. Onlardan bazıları şöyledir:

“Kış mevsimi, mü’minin ilkbaharıdır.”

…Kış mevsiminin, mü’min için ilkbahar oluşu, gecelerinin namaz, gündüzlerinin de oruç için müsaid olmasıyla açıklanmaktadır.  Önemli olan, kış mevsi­minin sunduğu firsatın farkında olabilmektir. Ote yandan bilindiği gibi “namaz, dinin direğidir.”  Geçmiş ih­mallerin telafisi ise, zikirler, tevbe ve istiğfarla mümkündür. Kur’an kıraatı ve Allah rızası için kılınacak nafile namazlar hep uykusuz kalma endişesi çekilmeyen kış gecelerinin kazancı olacak­tır. Bu ise, kış gecelerinde kulluk açısından bilenmek, donanmak yaza ve hasada hazırlanmaktır…(İ.Lütfi Çakan)

BAYRAM GÜNLERİNİN FAZİLETİNE DAİR.   

 Abdullah İbnu Kurt anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah indinde günlerin en büyüğü Kurban bayramı günüdür, bunu, fazilette Nefr günü (teşrik günlerinin ikinci günü) takib eder." Ebu Davud, Menasik 19, (1765).

 Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Medine'ye geldiğinde Medinelilerin iki (bayram) günleri vardı. O günlerde oynayıp eğlenirlerdi. "Bu iki gün(ün mana ve mahiyeti) nedir?" diye sordu.

"Biz cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban bayramı, Fıtır bayramı" buyurdu..."

Ebu Davud, Salat 245, (1134); Nesai, Iydeyn 1, (3, 179).

ZİLHİCCEDE ON GÜN

 İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili olduğu günler bu on gündür!" buyurmuştu. Cemaatten:

"Allah yolundaki cihaddan da mı?" diye soran oldu.

"Cihaddan da! buyurdu. Ancak bir kimse, canını, malını muhataraya atarak çıkar, hiçbir şeyle dönmezse (yani cihad sırasında ölürse) o kimse hariç."

Buhari, Iydeyn 11; Ebu Davud, Savm 61, (2438); Tirmizi, Savm 52, (757).

 Tirmizi, bir diğer rivayette Ebu Hüreyre radıyallahu anh'tan şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Ondaki her bir günün orucu bir yıllık oruca (sevabca) eşittir. Ondaki bir gece kıyamı (ibadetle ihya edilmesi) Kadir gecesinin kıyamına (ihyasına) eşittir."Tirmizi, Savm 52, (758).

AREFE GÜNÜ

 Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah, hiçbir günde, arafe günündeki kadar bir kulu ateşten çok azad etmez. Allah (mahlûkâta rahmetiyle) yaklaşır ve onlarla meleklere karşı iftihar eder ve:

"Bunlar ne istiyorlar?" der."

Müslim, Hacc 436, (1348); Nesai, Hacc 194, (5, 251, 252).

 Talha İbnu Ubeydillah İbni Kerîz radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Günlerin en efdali arafe günüdür. (Faziletçe) cum'a'ya muvafakat eder. O, cum'a günü dışında yapılan yetmiş haccdan efdaldir. Duaların en efdali de arafe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en efdal söz de: "Lâilahe illallah vahdehu lâ-şerikelehu. (Allah birdir, ondan başka ilah yoktur, O'nun ortağı da yoktur) sözüdür."

Muvatta, Hacc 346, (1, 422).

 

NISF-U ŞA'BÂN

 Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla Hazretleri, Nısf-u Şa'ban gecesinde dünya semasına iner ve Kelb Kabilesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda günahı affeder."   Tirmizi, Savm 39

CUM'A GÜNÜ

4534 - Evs İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cum'a, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Adem aleyhisselam(ın toprağı) o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (Kıyamette Sûr'a) o gün üflenecek, sayha da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salâvatı çok okuyun. Zira salâvatlarınız bana arzedilir!"

Orada bulunanlar:

"Salavatlarımız size nasıl arzedilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah Teala Hazretleri, Arz'a peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı! buyurdular."

Ebu Davud, Salat 207, (1047); Nesai, Cum'a 5, (3, 91, 92).

 İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cum'a gecesi veya cum'a günü vefat eden hiçbir müslüman yoktur ki, Allah onu kabir fitnesinden korumamış olsun." Tirmizi, Cenaiz, 72.

4536 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm cum'a gününden bahis açıp dedi ki:

"Onda bir saat vardır; müslüman bir kul namaz kılar olduğu halde, o saate erse, Allah'tan her ne istemişse onu Allah kendisine mutlaka verir." Bunu söylerken (Resulullah) eliyle o vaktin azlığını işaretliyordu."

Buhari, Cum'a 37, Talak 24, Da'avat 61; Müslim, Cum'a 13, (852); Muvatta, Cum'a 15, (1, 108); Nesai, Cum'a 45, (3, 115, 116).                                                                   Ebu Bürde, babası Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Cum'adaki icabet saati imamın minbere oturduğu anla, namazdan çıkması anına kadar geçen vakittir" dediğini işittim." Müslim, Cum'a 16, ; Ebu Davud, Salat 208.

4538 - Hz. Enes radıyallahu anh demiştir ki: "Cuma günü, (duaların kabul edileceği) ümit edilen saati, ikindi namazından sonra güneşin ufuktan kaybolması anına kadar arayın." Tirmizi, Salat 354, (489).

MUHARREM

 Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç (ayı) şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır."

Müslim, Sıyam 202, (1163); Ebu Davud, Savm 55, (2429); Tirmizi, Salat 324, (438); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 7, (3, 207,. 208).

 Hz. Ali radıyallahu anh'ın anlattığına göre bir adam ona sorar:

"Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?"

Ali radıyallahu anh şu cevabı verir:

"Ben bu soruyu Resulullah'a soran kimseye rastlamamıştım. Nihayet bir adam sordu. O zaman ben de yanlarında idim. Dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?" Şu cevabı lutfettiler:

"Ramazan dışında da oruç tutmak istersen Muharrem ayında tut. Çünkü o Şehrullah (Allah'ın ayı)dır. O ayda bir gün vardır ki, Allah onda bir kavmin günahlarını affetti, bir başka kavmin günahını da affedecek."

Tirmizi, Savm 40.

GECE

4541 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin Allah'tan, dünya veya ahirete müteallik bir hayır talebi, o saate rastlarsa, Allah dilediğini ona mutlaka verir. Bu saat her gecede vardır." Müslim, Müsafirin 166, (757).

         Misalleri çoğaltmak mümkün. Ama bir dergideki makalede  bunları toparlamak mümkün değil. Ancak vakit bilincini kuşanmayı düşünüyorsak, Allah’ın(c.c) en büyük lütfu olan zamanın çarkları arasında un-ufak olmak istemiyorsak “dem,  bu demdir” diyerek amel-i salihler işleme husunda yarışalım. Bu işte tehir olmaz. Zira ”yarın yaparım diyenler helak oldular”  buyurulmaktadır.

Biz de okumuş olduğunuz bu yazıyı , okumaya harcadığınız zamanı daha anlamlı kılacağını düşündüğümüz bir alıntı ile noktalayalım:

Mevlânâ Hazretleri , ölümün eşiğinde yaşayan, buna rağmen günlerini; hem dünyâ ve hem de âhirette fayda vermeyecek boş işlerle hebâ eden insana şöyle seslenmektedir:

“Kendine gel ey yolcu! Kendine gel! Akşam oldu; ömür güneşi batmak üzere...
Gücün kuvvetin varken; şu iki günceğizde olsun cömertlikte bulun, iyi işler yap...
Elde kalan bu kadarcık tohumu, yani ömrünün geriye kalan son sene­lerini iyi ek, iyi harca da; şu iki nefeslik şu fânî dünyadan sonsuz bir cennet ömrü elde edesin... Çok kıymetli olan bu ömür kandili sönmeden aklını başına al da, fitilini düzelt, çabucak yağını koy, yani hayr u hasenât yaparak son günlerini amel-i sâlih ve ibadetle geçir, gönül kandilini uyandır.
Aklını başına al da; bu işi yarına bırakma. Nice yarınlar geldi geçti. Hemen tövbe ve istiğfar ile işe başla ki, ekin mevsimi, iyilik günleri büs­bütün geçmesin.

Mâdem ki, her fânînin meçhûl bir zaman ve mekânda Azrâil’le karşılaşacağı muhakkaktır ve ölümden kaçılacak hiçbir yer yoktur; o hâlde insan:

(Vakit kaybetmeden) Allâh’a koşun…” (Zâriyât, 50) sırrından nasib alarak rahmet-i ilâhiyyeyi yegâne sığınak edinmelidir. (Osman Nuri Topbaş, İnsan denilen Muamma,86)

PAYLAŞ:                

ŞƏRHLƏR

İlk şərhi yazan siz olun!

Şərh yaz