Hac Teessüratları V

Hac Teessüratları V

Bayram sabahı Mekke-i Mükerreme’deyiz. Uzun ama huzurlu yürüyüşün verdiği yorgunlukla otel odasında serilip kalıyoruz. Ziyaret tavafı için öğle vaktini düşünüyoruz. 

Tavafın ardından Safa ile Merve arasında sa’y de yapacağımız için biraz dinlenmemiz gerekiyor.

Dinlendikten sonra kalkıp önce tıraş oluyoruz ve ihramdan çıkıyoruz. Kurban kesip Allah için bir baş verenler için bedenlerinden sembolik olarak bir parça saç kesmek, bu fedakarlığı gerekirse canlarıyla da yapabileceklerini anlamına geliyor, diyor bir müellif.

Günlük elbiselerimizi giydik, artık yeniden dünyaya döndük, bize bir şans daha tanındı sanki. Gerçekten öldüğümüzde ve kefene sarıldığımızda ise kesinlikle böyle olmayacak. Geri dönülmez bir yolculuğu yaşayacağız.

Öğle namazına Mescid-i Haram’a geliyoruz. Hac öncesine göre biraz tenha. Ama tavaf için Kabe’ye yaklaşmanın yine de imkanı yok.

Biz de daha rahat olacağı düşüncesiyle üçüncü kata çıkıyoruz ve ziyaret tavafını tamamlıyoruz. Hemen ardından haccın vaciplerinden sa’yi yapıyoruz. İşte şimdi haccı tamamlamış olduk. Rabbimizden niyazımız odur ki haccımız mebrûr olsun, makbul olsun. Tazimimizi, teslimiyetimizi arz ediyoruz Rabbimize.

 

Bayram günleri boyunca şeytan taşlamaya gidiyoruz. Yollar çok kalabalık ama taşlama mekânları oldukça rahat. Hayatımızda da bu mel’unu bu kadar kolay taşlayabilsek keşke!

 

Mekke-i Mükerreme’den ayrılma vakti yaklaştıkça bir hüzün çöküyor üzerimize. Hüzünlü bir veda olacak. Veda tavafı yapacağız. Her birimiz “Acaba bir daha nasip olur mu?” diyerek gözyaşlarıyla dönüyoruz Beytullah’ın etrafında kelebekler gibi, melekler gibi… Ayrılık hakikaten zor oluyor.

Yol hicret yolu. Varılacak mekan Medine-i Münevvere, Nurlu Peygamber Şehri. Peygamber Efendimiz’in Medine’ye hicret ederken kullandığı yollar şimdi kullanımda ve Hicret yolu olarak isimlendiriliyor.

Yol boyunca salavat-ı şerifeler getiriyoruz.

Efendimiz aleyhisselam’ın bu yolu aşarken yaşadıklarını hatırlıyoruz: Hz. Ali (ra.)’ın canı pahasına O’nun yatağına yatmasını; Hz. Ebubekir (ra.)’ın yolculuk arkadaşlığı ile kazandığı “İkinin ikincisi” olmak şerefini, Sevr mağarasının önüne yuva yapan güvercinleri, örümceği, onları göremeyen müşriklerin bedbahtlığını, arkalarından yetişip gelen Süraka’nın gördüğü mucize üzerine eman istemesini; hele Kuba’ya ulaşınca yaşananları, çoluk çocuk yollara dökülen müminlerin “Tala’a’l-bedru” seslerini…  Medine-i Münevvere’ye bu duygularla giriyoruz.

İşte “Kubbe-i Harda-Yeşil Kubbe” göründü. Efendimiz aleyhisselam’ın mescidi şehrin merkezi, hem manevi hem maddi anlamda hayat onun etrafında dönüyor. Böyle olması da çok tabiî. Çünkü O “âlemlere rahmet” olarak gönderildi.

Mescid-i Nebi’ye gitmeden önce otelimize yerleşiyoruz. Geç saatlerde olmasına rağmen yarına kadar sabredemeyeceğimizi düşünerek gusl abdesti alıp huzura çıkmaya karar veriyoruz. Telaşla “Babü’s-selam”a yöneliyoruz. Hamdolsun kapanmamış henüz. Nâbî merhumun: “Sakın terk-i edebten kûy-i mahbûb-i Hüda’dır bu!” sözünü yad edip edeble giriyoruz. Ravza’nın içinde sessizce, sanki Efendimizin huzuruna çıkacağız da bize “hoş geldiniz” diyecekmiş gibi bir hisle yürüyoruz. İşte kabr-i saadetin önündeyiz. Parmaklıkların ardında yeşil çuhadan perdeler görünüyor. Efendimiz ve iki dostu Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer burada yatıyorlar. Gayr-i ihtiyarî gözlerden yaşlar dökülüyor, çok hafif bir sesle “Geldik Ya Rasulallah, size ardımızdan boynu bükük kalan kardeşlerimizin selamını getirdik.” diyebiliyoruz. Görmediğimiz rahmet yağmurlarıyla yıkanıyoruz.

Kaldığımız süre içerisinde her namaz vaktinde burada olmaya çalışıyoruz. Gündüzleri ise İslam tarihinin önemli köşe taşlarını ziyaret ediyoruz: Öncelikle Uhud’a gidiyoruz. “Seyyidüş-şüheda” Hz. Hamza Efendimizi ve mübarek Uhud şehitlerini ziyaret ediyoruz. Peygamberimiz Efendimiz özellikle ömrünün son zamanlarında buraya çok gelirlermiş.  Ardından Mescid-i Kıbleteyn ve Kuba Mescidi. Kuba Mescidi “temelleri takva ile atılan mescid” olarak tarif ediliyor Kur'ân-ı Kerim’de.

Medine’de bir huzur var. Kaldığımız üç günlük sürede bunu dolu dolu yaşıyoruz. Burada “Alemlerin Efendisi” var. Yesrib’i Medine-i Münevvere kılan bu, yeryüzünü şerefli kılan da bu: yeryüzü gökyüzüne karşı fahr edermiş, bende Muhammed aleyhisselam var diye. Sallalahü aleyhi ve selem.

Medine’den ayrılış daha da zor oluyor hepimiz için. Yeniden ve yeniden gelme arzusu dolup taşıyor içimizde. Havaalanına gidecek otobüslere ancak bedenlerimizi bindirebiliyoruz. Ama Haccı beraber yaşadığımız can dostumuzun deyişiyle: “İyi ki gelmişiz, ne iyi etmişiz de gelmişiz!” Allah’a sayısız hamd olsun.

PAYLAŞ:                

İRFANDAN

irfandergisi.com

ŞƏRHLƏR

İlk şərhi yazan siz olun!

Şərh yaz