Sənətin Rəngi

Sənətin Rəngi

Sanatın dini olanı gayri dini olanı olur mu acaba? Sanat, beslendiği kaynaklar itibariyle sınıflandırılır mı? Sanatın kaynağı nedir? Ve en önemlisi sanat ne için ve nasıl yapılmalı?

 Bir de sanatın ölçüsü nedir? Ne olmalıdır? Bütün bu sorular zinciri bizim sanata bakış tarzımızla ilintili olarak cevabını bulmalıdır.

Sanat, insanın insanüstü bir kabiliyetle yahut insanın emsallerinden farklı bir istidatla ortaya koyduğu farklı açılımlardır. En başta sanat yapmak veya sanatçı olmak ayrıcalıktır tabiî ki. Sıradan ve farklılığı olmayan insanlar sanatçı olamıyorlar nitekim. 

Sanatçı hep medde ötesine, bilinmeyene taliptir. Sanatçı hep en güzel olanı arama cehdindedir. En kusursuz ve en müstesna olanı.  Aklı-ı selim penceresinden baktığımız zaman, gerçek sanat, insanı maddeden manaya götüren ve manada yok eden sanattır. Sanat insanın süfli hislerine hitap edecek tarzda olmamalıdır.

Çünkü sanatçıların ilham dedikleri o olağanüstü durum, Allahın, kullarının içerisinde herkese vermediği bir ayrıcalıktır.  Bu ayrıcalığı veren de kusursuz, şekilsiz, renksiz, tahayyüllerin ötesinde ve sanatkârlar sanatkârı olan elbette ki sanatı da sanatçıyı da var eden O’dur.

Sanata bakış zaviyemiz, önce insani olmalı. İnsan insafı ile ve fıtrata uygun olup olmaması ölçüsü ile. Umumi mikyasımız yaradılış tabiatına ne kadar uygun olup olmadığı ile olmalıdır.

İslam,  her yönü ile sanatı ihata eder. Elbet ki, gerçek hayata döndüğümüz zaman insanların birincil talepleri ya da günlük gündemleri sanat ve ona dair şeyler değildir. Ancak kültürel açıdan gelişme yolunda olan ya da medeniyet oluşturma çabası içerisinde olan her milletin kendi değer anlayışlarına göre bir sanat mantalitesinin oluşması kaçınılmaz ve zaruridir.

Devşirme sanatlar değildir milleti millet yapan. Tamamen kendi içinden kendi köklü değerlerinden temayüz etmiş ve kendi gelecek nesillerine hitap eden sanatlardır milletin medeniyet hafızasına bir şeyler katan.

İslam dünyası, sanatını doğu batı kültürünü mecz ederek ortaya koymuştur tarih boyunca… İnsan ürünü olan her sanata da saygı çerçevesinde muamele etmesini de bilmiştir. İslam’ın benimsediği ya da oluşturduğu sanat dalları hep insanın gönlüne, kalbine hitap eden sanat dallardır. Hamasi hislerle yapılan sanatları aslında sanat dairesi içerisinde değerlendirmek gerçek Sani’nin zoruna gider Allahüâlem.

 O yüzden bizim sanat eserlerimiz, hep bir faydaya müteallik ortaya konulmuştur. Süfli hislerin tatmini için, egonun yücelmesi için ya da insanın kahraman veya ulvi sıfatlar kazanması için ortaya konulan sanatlar İslam menşeli değildir.

Camilerimiz birer sanat eseridir ki camilerimize ‘’Allahın evi’’ olma sıfatından kaynaklanan bir ihtiram söz konusudur. Sanatçı o camiyi yaparken, ulûhiyetin kendisinde değil, o kabiliyeti kendisine veren Allah’ta ve onun evi olan camide olduğunu bilir.

Hanlar, hamamlar, kervansaraylar yapan mimarımız, bunların halka birer hizmet vasıtası olduğunun bilincinde olarak yapar. Hat sanatçımız, hattı kuran ayetlerini yazarak güzelleştirir. Kurna ayeti yazılmadan yazılan bir hatt yazısı beklide sanattan uzaktır.

Tezhibimiz, yine kuran ve kuran yelpazesinde yazılan kitapların sayfa kenarlarını süslediği için güzeldir ve tezhip sanatı olmuştur.

Bizim sanatımızı insanın içindeki müstehcenliği, benliği, enaniyeti ortaya çıkarmaya hizmet etmez, tam tersi, insanı baki olanda fena olma yoluna götürür.

İnsana,  yeryüzünde hangi nesneye bakarsa baksın, orada en büyük saniyi, yani Allahı görür. Görmelidir. Kâinattaki nizam intizam, uyum, ahenk en büyük sanatkârlık değil mi?

Ezcümle: Sanatın rengi insani ve İslami olunca sanat oluyor. Değer deformasyona uğramış çağ entelektüeline bunu anlatmak hayli zor bir mesele. Bir zamanlar Türkiye’nin Ankara şehrinde kendisini sanatçı diye nitelendiren bir zat, yapmış olduğu çıplak kadın heykelini Ankara’nın en işlek caddesine yine devlet ricalinin kendisine sağladığı imtiyazla diktirmiş. İnsanların en yoğun olduğu alış veriş merkezlerinin olduğu bir yerde çıplak kadın heykeli. Neymiş? efendim sanatmış. Dönemin belediye başkanı olan zatın darb-ı mesel olarak hazfızalara kazındığı sözlü tepkisi hala belleklerde yer almaktadır. Bütün medyanın bu heykeli sanat eseri diye savunması karşısında belediye başkanı da dayanamayıp: ‘’Ben böyle sanatın içine tükürürüm’’ demişti. Sanatın içine tükürmek belki belediye başkanına kalsın ancak, insanların mahremiyetini teşhir eden sanata da sanat demek akıl karı olmasagerek.

PAYLAŞ:                

ŞƏRHLƏR

İlk şərhi yazan siz olun!

Şərh yaz