Ölüm
Prof. Dr. Muammer ERBAŞ
BDÜ İlahiyat Fakültesi Dekan Muavini
ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Ölüm!Her fânî için kaçınılmaz son.Bir yönden bitiş, diğer yönden bir başlangıç.
Uzayıp giden ihtilaflı kaza kader münakaşalarının en tartışmasız gerçeği.
Nedir ölüm?
Ebedi bir aleme açılan ömür kapısının sihirli anahtarı.
Şu gelip geçici dünya hayatı bir imtihan, ölüm de bu imtihanın bitiş zili.
‘Ölüm olmasın’ demek, imtihan hiç bitmesin demektir. Bu ise; ‘yenilen pehlivan güreşe doymaz’ misali ancak tembellerin, başarısızların, kötülerin arzulayacağı bir şeydir.
Zira bu imtihan zordur, sıkıntılıdır, buna ancak bir ömür dayanılır. Çalışan, başarılı, umutlu olanlar ise, bir yandan bu imtihanın çetin sorularıyla boğuşurken, bir yandan da onun bir an önce güzelce sonlanmasını ve açıklanacak başarı sonuçlarıyla ebedi mutluluğa kavuşmayı bekler. Zira o, bilmektedir ki, Yüce Rabbi kutsal kitabında defalarca; ‘Sonra dönüşünüz yine O'nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir’ (En’am 6/60) buyurmaktadır.
Ölüm biz fânîler için kaçınılmaz bir gerçek ise, o halde ondan korkmak beyhûde. Önemli olan ona hazır olmak. Evet, vakti, saati de belli olmadığına göre onu karşılamaya her an hazır bulunmak.
Peki ölüme nasıl hazır bulunulur?
Dünyanın gelip geçici zevkleri-elemleri, başarıları-başarısızlıkları, kısaca ayrıntıları içinde boğulmadan.
Kısa ve uzun vadeli planlarımızı daima ölüm gerçeğini göz önüne alarak,
Dengeli bir hayat sürerek; ibadetle ticareti, çalışmayla dinlenmeyi, sevinçle kederi bir arada itidalli bir şekilde yaşayarak. Yani ruhumuzla bedenimizi dengeli besleyerek. Kendimize, eşimize, büyüğümüze, küçüğümüze, yakınımıza uzağımıza hakkını vererek.
Efendim! Şimdi çalışayım, sonra dinlenirim,
Şimdi para kazanayım, sonra ibadet ederim,
Şimdi çalayım, sonra hayır yaparım diyerek değil.
24 saatini çalışmasına dinlenmesine, rızkına ibadetine, ruhuna bedenine, kendisine çevresine, evine çoluk çocuğuna, ana babasına akrabasına, milletine dinine adaletli bir şekilde paylaştırarak.
Acaba bu imtihan bu kadar zor mu ki, ölümü istemeyiz, ondan bu kadar çekiniriz?
Zor mu her işte elimizden geleni yapıp, sonra Yüce Rabbimize tevekkül etmek?
Çok mu zor, yalan söylememek, küfretmemek?
Mal mülk hırsıyla ülkesini soymamak,
Makam mevki hırsıyla kardeşini ezmemek,
Günde beş vakit Rabbinin huzuruna çıkmak,
Yılda bir ay nefsini terbiye etmek,
Ömürde bir defa Kabe’yi ve Rasûlü ziyaret etmek,
Kırkta bir fakirleri sevindirmek.
Kaldı ki ölüm, hiç de gereksiz bir gerçek değil!
Düşünelim bir kere; 50-60 yıllık bir ömür için yapmadık kötülük bırakmayan bu insanoğlunun doymak bilmeyen hırsını ölümden başka ne dindirecek? Evet! İnsanın gözünü sadece toprak doyuracak.
Ayrıca her şey zamanında, ilk yaşandığı anda güzel. Yoksa aynı filmi 3, 5, 10 defa oynasan, seyretsen ne çıkacak!
Yılların deneyimiyle olgunlaşan, yıpranan ve yorulan insan canını, artık geçici dünya zevkleri nasıl kandıracak?
Bir mümin için ölüm, muhterem Müslümanlar, sevgililerden, dostlardan geçici bir ayrılık ama Yüce Allah’a ve onun huzurunda gerçek sevgili ve dostlara ebedi kavuşmak.
O halde değerli dostlar, ne ölümden korkmalı, dehşete kapılmalı, ne de ona bir an önce ulaşmak için can atmalı!
Bir yandan bu imtihan dünyasında var gücümüzle çalışıp çabalarken, diğer yandan bu emeklerin karşılığını alacağımız ölüm sonrasına ümit dolu gözlerle bakmak.
ŞƏRHLƏR