Kendimizi Unutuyor Muyuz?

Kendimizi Unutuyor Muyuz?

Unutmak, önemli bir özelliğimiz. Bu sebeple insan ismini almışız. Babamız Hz. Adem, Rabbi ile yaptığı sözleşmeyi unutunca başına neler geldi?

 Şeytana kandı ve içinde bulunduğu cennet nimetlerinden mahrum kaldı. Dünya çilehanesinde hasret ateşiyle yanıp kavruldu. Fakat kendinin kim olduğunu tanıyıp Rabbini hatırlayınca önüne kurtuluş kapıları açıldı.

Bazen unuttuğumuz küçük şeyler, bize pahalıya mal olabilir. Yanımıza para almayı unutunca, ikram edeceğimiz insanlara karşı mahcubiyetten kurtulamayız. Evimize gereken bir şeyi, sevdiğimize bir hediye almayı unutunca yansıyacak mutluluk ve saadet parıltılarını kaybederiz. İmtihan vaktini unutan öğrencinin başarısızlığa, uçağın kalkış saatini unutan yolcunun ise hüsrana uğraması kaçınılmaz olur.

Allah’ı zikri unutan, dünya hayatında dar bir geçimle yüzleşir. Ahirette ise kör olarak haşredilir. Der ki: Ben dünyada görüyordum, niçin şimdi a’mâyım? Ona şöyle cevap verilir: Sana ayetlerimiz geldi, sen de onları unuttun. İşte sen de bugün böylece unutuluyorsun!

Demek, unutulanın durumuna göre unutmanın bedeli ağırlaşıyor.

Aslında unutmak, bir yönüyle de anlamlı ve gereklidir. İnsanın her şeyi hatrında tutması gerekmez. Önemli olan neyi unutup neyi unutmayacağımızı iyi seçmektir. Bazı şeyler var ki bunları unutabiliriz. Faydasız bilgiler, manasız isimler, anlamsız günübirlik dedikodular ve olaylar gibi. Bazı hususlar var ki onları asla unutmamalıyız: Rabbimizi, kendimizi, yaratılış gayemizi, ânımızı ve geleceğimizi. Yüce Mevlâmız sarsıcı bir şekilde uyarıyor: “Allah’ı unutan; bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! İşte onlar, günaha dalmışların ta kendileridir.” (el-Haşr 59/19)

O halde Rabbimizi hep hatırda tutarak, dilde ve gönülde durmadan yâd ederek, “kendini unutanlar”dan olmamalıyız. İşin merkezine kendimizi, kendi manevi gelişmemizi ve ahiret mes’elemizi yerleştirmeliyiz. Öncelikli hedefimiz, eğitimli bir insan ve olgun bir mü’min olabilmektir. Arzu ettiğimiz manevi güzelliklerin bir sergisi haline gelmeye çalışmalıyız. Çünkü iç huzurunu elde etmenin ve insanlar arasında sevilebilmenin yolu budur. Övgüye lâyık davranışlar, güzel ve temiz ahlâkî vasıflar, insanı hep yüceltir. Kemal yolunda mesafeler böyle alınır. Neticede, İslâm esaslarının kendisinde okunduğu açık bir kitap gibi olan; ilmiyle ameli ve sözüyle davranışı birbirini tutan mü’min, örnek alınacak bir noktaya yaklaşmaya başlar.

Şüphesiz bu hususta en büyük örneklerimiz peygamberlerdir. Onlar, kendilerine gelen emirleri en iyi şekilde uygulayarak rehber şahsiyetler olmuşlardır. Kendilerini ve vazifelerinin gereğini hiçbir zaman unutmamışlardır. Onların izinden gidenler de aynı dikkati göstermelidirler. Şayet:

Rabbimizi unutursak kendimizi unutmuş oluruz.

Kulluk vazifemizi unutur veya ihmal edersek kendimizi unutmuş oluruz.

Kur’an-ı Kerim’i gereği gibi okumaz, hükümleri ile amel etmez, adabıyla edeplenmez ve ahlakıyla ahlaklanmaz isek kendimizi unutmuş oluruz.

Peygamberimizi tanımaz, örnek almaz ve onun boyasına boyanmazsak kendimizi unutmuş oluruz.

İnsanlara iyilik ve güzellikleri öğütler ama bunları yapmazsak, kendimizi unutmuş oluruz.

İşte bu hassas noktalarda bir ihmal, gevşeklik ve zararın meydana gelmemesi için Rabbimiz şöyle ikaz etmektedir:

“İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Üstelik Kitab’ı da okuyup duruyorsunuz. Hiç akletmiyor musunuz?” (el-Bakara 2/44)

Eğer kendimizi unutursak Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in haber verdiği şu adamın haline düşeriz: “Kıyâmet gününde bir kimse getirilip cehenneme atılır. Bağırsakları karnından dışarı fırlar ve o haliyle değirmen çeviren merkep gibi döner. Cehennem ehli başına toplanır ve: ‘Ey filân, bu ne hâl? Sen bize iyiliği emredip kötülükten sakındırmıyor muydun’ derler, o da: ‘Evet, size iyliği emreder fakat kendim yapmazdım; sizi kötülükten sakındırır fakat kendim yapardım’, der.” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 10)

 

PAYLAŞ:                

ŞƏRHLƏR

İlk şərhi yazan siz olun!

Şərh yaz