Kalbinin Kapılarını Aç
Aslında, belli bir günü, ayı, mevsimi olmaz kurana olan ilgimizin. Kuran her zaman başucu kitabımız, yol göstericimizdir bizim için. Çünkü ne ararsanız onu bulursunuz kuranı kerimde.
Yahut kuran eğitimi belli bir yaşa, bir guruba veya belli bir insan kitlesine da ait değildir. Daha ilk defa Cebrail as. nin peygamberimize vahyi getiricesine taze ve etkili olmalı kuran bizim hayatımızda. Çünkü kurana sarılmak en büyük onurudur insanın. O, insan onurunu yüceltir. İnsana, rabbine kulluğundaki erişeceği mertebeyi gösterir.
Cebrail as nin peygamberimizin dizlerine dizlerini dayayıp ona kuranı okuduğu ve rasulullahın da ona aynı şekilde mukabelede bulunduğu an gibi sahih ve taze olarak algılanmalı kuran-ı kerim.
Ve sahabe kıvamı; kuran ayetlerini bir bir ezberleyip ve bir bir amel ederek kuranı özümseme kıvamı.
Kuranı yegâne hayat düsturu olarak görüp, hayatlarını ona göre tanzim edebilme hassasiyeti. Her şeye, her hadiseye onun penceresinden bakabilme anlayışı.
Kuran iklimi, tadı, tuzu tarife sığmaz bir ab-ı havadır.
Sesler onunla en güzel olur, nefesler onunla en manalı hale gelir.
Nefesler onunla sorgudan azad olur. Ve kuran büyüsü ile sarıp sarmaladığı her insana huzur bahşeder.
Onu duyan kulakların pası silinir ve onunla en bedbaht gönüller huzura erer.
Ne güzel ifade ediyor resuller rasulu; Kuranı hüzünlü sesle okuyunuz. Hüzün; en asil bir tebessümün kıvrımlarında duran mütevazı duruş. Hüzün peygamberi değil miydi cenab-ı resul. Kendisi hüzün peygamberi idi. Kendisine verilen ilahi kelamı da hüzünlü bir sesle okunsun istiyordu. O, kuran okunurken başlarının üzerinde kuş varmışçasına dinleyen sahabe hassasiyeti gibi, onun hüzünle okunmasını ve hüzünle dinlenilmesini arzu ediyordu. Zira ‘’ ve iza quriel kuran festemiu leh ve ensitu leallekum turhamun’’. ( kuran okunduğu zaman onu en dikkatli şekilde dinleyin, umulur ki merhamet olunursunuz) (Araf–204) Kelamının sahibi de öyle diyordu. Merhamet edilmenin yolu onu sükûnetle dinlemekten geçiyordu demek ki. ‘’Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik’’ kelamı kutsinin de sırrı, O resuller resulü de yine merhamet ve rahmet için kullara gönderilmişti, onun en büyük muzicesi olan kuran da… Hepsi cenabı- mevlanın sonsuz rahmetinin birer nişanesi ve temsilcisi idi.
Allah sayısız sesleri, sayısız, renklerin de sahibi idi. Bu kadar seslilik ve renklilik onun kudretinin sonsuzluğunun ifadesi ve yüceliğinin nişanesi idi. Ama bir şey vardı ki insan, sesini onunla en güzel şekilde yükseltebilir, en ulvi derinliği onunla kazandırabilirdi. İşte o da kuran- kerimin tarifsiz sedası ve makamı idi.
Hangi ses kuranla güzelleşmez ki! Hangi ses onu okurken hüzne bürünmez ki!
Müşrikler bile onun sedası karşısında sihirlenmiş gibi durmuyorlar mıydı?
Hz. Ebubekirin gece yarısı evinden Mekke sokaklarına yayılan o efsunlu ses en katı kalpli müşrikleri bile büyülemiş, bir mıknatıs misali kendine çekmişti. Çünkü o yüce Allahın en büyük mücizesi idi. Onun müstesna belağati, fesahati kabenin duvarına asılan arap âleminin en meşhur şairlerinin şiirlerinin ışığını söndürmemiş miydi? İşte o kurandı. Allahın, habibi vesilesi ile kullarına ilettiği ulvi mektup. O mektubu okuyamayan, o mektuptan bihaber olan gönülden daha bedbaht bir gönül var mıdır? O mektubun kıymetini bilmeyenden daha kıymetsiz, o mektubun manasına muttali olmayandan daha sığ kim olabilir.
Allah resulünün size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe yoldan sapmazsınız: bunların birisi; kuran diğeri de sünnetimdir hadisi şerifinin temel esprisi, insan hayatını tanzimleyen ve insana yegâne kılavuzluk edebilecek kitabın kuran olmasındandır. O halde modern çağın getirdiği manevi kargaşadan kendimizi korumanın tek yolu,
Kuranı kerimde ‘’Ey iman edenler Allahtan hakkiyle korkun ve Müslüman olarak ölün’’ ayeti kerimesinden sonra Ali İmran 103 ayette de Allahın ipine sımsıkı sarılın! Tefrikaya düşmeyin! ayeti kerimesi geliyor. Bu ayeti kerimelerden de anladığımız kadarı ile tefrikadan, fitneden, fesaddan uzak olmanın da tek çaresi kurana sarılmaktan geçiyor.
ŞƏRHLƏR